RÜZGÂRIN FISILTISI

   Sahilin nemli serinliği yüzüne çarptığında, derin bir nefes aldı. Ayaklarının altında ezilen çakıl taşlarının hışırtısı, içinde biriken sessizliği yırtar gibiydi. Karadeniz'in sonsuzmuş gibi uzanan maviliği, gökyüzüyle birleştiği ufuk çizgisinde hayal gibi titriyordu. Deniz, bugün eskisinden daha dalgalıydı. Belki de içinde taşıdığı duyguların dışa yansımasıydı bu.

   Yavaş adımlarla sahil boyunca yürüdü. Zamanla ayağının altındaki taşlar kuma dönüştü. Kumda iz bırakıyordu; çocukken olduğu gibi. Sanki hâlâ yıllar önceki o küçük kız çocuğuydu. Her adımı, geride bıraktığı bir anıyı çağırıyordu zihnine. Eski bir dostu düşünüyordu. Sadece bir dost muydu, yoksa hayatında bir iz bırakmış, sessizce giden ama hep kalan biri mi?

   Gözleri kumsala vuran deniz kabuklarını takip etti. Her biri farklı şekillerdeydi, farklı renklerde. Tıpkı hayatlarına giren insanlar gibiydi; bazıları parlaktı, bazıları ise kırık döküktü ama her biri bir hikâye taşıyordu içinde.

   Yol kıyısından ormana sapan patikaya yöneldi. Çam ağaçlarının altında yürümek her zaman başka bir huzur verirdi ona. Ağaçların gövdeleri, zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlatır gibiydi. Bazıları çatlamış, bazıları yosun tutmuştu. Ama hepsi ayaktaydı. Bir ağacın gövdesine dokundu. Sanki yıllar öncesinden tanıdığı bir dostun elini tutmuş gibi hissetti. O günleri düşündü. Sessizce oturdukları bankı, gülüştükleri yolları, birbirlerine sırlarını açtıkları geceleri... Zamanla uzaklaşan yolları, konuşulmamış cümleleri...

   "Keşke" dedi fısıltıyla. "Keşke daha fazla konuşsaydık."

   Ormanın içinde biraz ilerledikten sonra küçük bir açıklığa çıktı. Güneş burada ağaçların arasından daha özgür süzülüyordu. Bir kayanın üzerine oturdu, çantasından küçük bir termos çıkardı. İçinden döktüğü çayı yudumlarken çevresine baktı. Doğanın içinde yalnız olmak korkutucu değil, iyileştiriciydi.

   Bir ağacın dalında öten kuşa kulak verdi. Ne söylediğini anlamıyordu ama hissettiği bir şey vardı: Devam et. Geçmişten kopmadan, ama ona da saplanıp kalmadan yürümek gerekiyordu.

   Çantasından defterini çıkardı. Kenarları kıvrılmış, bazı sayfaları silinmişti. Ama içinde hâlâ kelimeler vardı. Yazmaya başladı:

   "Bazen insanlar bir daha dönmeyeceklerini bile bile gider. Geride kalan, ne zaman döneceklerini beklemekle meşguldür. Oysa yapılması gereken, yürümeye devam etmektir. Çünkü her yol, bizi bir başka kendimize götürür."

   Yazdığı cümleleri okurken içi hafifledi. Kendine gülümsedi. Bugün bu yürüyüş sadece doğanın içinde değil, kendi kalbinin kıvrımlarında da bir gezintiydi. Ve bu gezinti, geçmişle barış yapmasına yetmişti. Ayağa kalktı. Güneş yavaş yavaş eğilmeye başlamıştı. Gölgesi, arkasında bıraktığı her anıyla birlikte uzuyordu. Eve dönerken, yüreğinde biraz hüzün, ama çokça huzur vardı. Bu yürüyüş bir veda değil, bir kabul edişti. Bazı dostluklar sonsuza dek sürmezdi belki ama hatıraları, tıpkı rüzgârın fısıltısı gibi, kalpte yaşamaya devam ederdi.


3 kişi beğendi.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.
Ad :
E-Posta :
Yorum :
Label