MERDİVENLİ SOKAK ÖYKÜLERİ
-1-
Evin penceresinden merdivenli sokağa bakıyordu. Birkaç hafta olmuştu bu eve geleli. Daha tam olarak alışamamıştı. İlk gördüğünde sokaktaki merdivenler çok garip gelmişti ona. Oysaki sokak merdivenleri ve dik yokuşlar İzmit gibi bir şehrin vazgeçilmeziydi. Yaşı ilerledikçe ve şehri tanıdıkça bunu daha iyi kavrayacaktı.
Pencereden bakarken her zamanki gibi içinde kendiyle sohbet ediyordu. Yeni ev, yeni mahalle ve yeni okul onu sarsmıştı. Yeniliklere kolay alışamamasına rağmen hayatında sürekli bir şeyler değişiyordu. Üç yıl önce annesini kaybetmişti. O zamandan beri her şey değişim hâlindeydi. Zar zor alıştığı okul hayatında, yarıyıl tatilinde okul değiştirmek kolay değildi. Her şey yeniden başlamıştı. Bulunduğu ortama alışmalı, yeni arkadaşlar edinmeli, uyum sağlamalıydı. Henüz pek arkadaşı yoktu. Okulda tanıştığı birkaç kişi vardı ama mahalleden kimseyle tanışmamıştı daha.
Karşıda oynayan üç çocuğu seyretti bir süre, ikisi kız biri erkekti. Daha önce okulda da görmüştü onları. Muhtemelen yaşıttılar. "Belki onlarla arkadaş olabilirim." diye geçirdi içinden ama şu an yanlarına gidecek cesareti bulamadı kendinde. Bugünlük onları izlemekle yetindi. Bir yandan çok uzakta kalan düşlerine dalıyor, bazen de kendini bu sokakta düşlüyordu. Bu sokak onu kabul edecek miydi acaba, yoksa kapı önünde beklemeye devam mı edecekti? Çocuk dünyası içinde kurduğu cümleler tam olarak bunlar değildi belki ama düşüncelerinin anlamı tam olarak buydu. Kendi içinde ikilemlerle dolu bir sohbet başlatmıştı yine. Nasıl yaşayacaktı burada? Alışabilecek miydi bu eve, bu sokağa? Şu üç çocukla arkadaş olabilecek miydi mesela? Onlarla nasıl tanışacaktı, yanlarına gidince ne diyecekti? Bir sürü belirsizlik vardı. Tereddütler, heyecanlar, korkular kafasının içinde oradan oraya koşuşturuyordu. İçindeki bunca devinime rağmen sakince camdan dışarıyı seyrediyordu. Dış görünüşü sakin olsa da iç dünyası fırtınalarla doluydu çoğu zaman ve bu durumu kimse anlamıyordu. Çevresindekiler ondan daha kolay uyum sağlıyordu değişimlere. İnsanların bu durumu ona garip geliyordu. Oysaki yıllar geçtikçe garip olanın diğer insanlar değil kendisi olduğunu anlayacaktı. Değişimlere alışmanın, unutmanın, geride bırakmanın normal olduğunu öğreneceği günler daha uzaktaydı henüz. Onun dünyasında birine, bir şeye ya da bir yere alıştığında ondan vazgeçmek çok zordu.
Ertesi gün öğle saati okula gitmek için evden çıkarken apartmanın girişindeki korkuluk demirine dizini vurdu. Çok canı yanmıştı, zar zor sokağın merdivenlerine kadar birkaç adım attı ve merdiven basamağına oturdu. Bu sırada kendine bakmakta olan siyah önlüklü kız çocuğunu gördü. Dünkü üç çocuktan biriydi. Kız "İyi misin?" diye sordu ona. "Dizimi vurdum, geçer şimdi." dedi dizini ovarak. Kız "Sanırım buraya yeni taşındınız." dedi gülümseyerek. "Evet birkaç hafta oluyor buraya geleli." diye yanıtladı ve onunla tanıştı. Adı Gülce'ydi. Bu sırada dün gördüğü iki çocuk da yanlarına geldi. Gülce, "Berker ve Özge" diyerek yeni gelen çocukları tanıttı. Beraber okula doğru yola koyuldular. Gülce ve Berker'in kendisi gibi üçüncü sınıf, Özge'nin ise dördüncü sınıf öğrencisi olduğunu ve Berker ile Özge'nin kuzen olduklarını öğrendi. Okula vardıklarında dizindeki acıyı çoktan unutmuştu.
-2-
Evde televizyonun karşısında oturuyordu. Müzik programı başlamıştı, çocukların gülerek güvercinler arasında koştuğu siyah-beyaz görüntü eşliğinde bir şarkı çalmaya başladı. Kimi zaman siyah-beyaz, kimi zaman renkli görüntülerde çeşitli insan manzaraları ve şarkı söyleyen bir kadın görüntüsü dönüyordu ekranda. "Gülümse, hadi gülümse. Bulutlar gitsin." * diyordu çalan şarkı. Yaz boyunca çok duymuştu bu şarkıyı. Ona hüzün verse de hoşuna gidiyordu bu şarkıyı dinlemek.
Okulun açılmasına iki gün kalmıştı. Artık dördüncü sınıfa gidecekti. Geçen yılın ikinci dönemini bu okulda ve bu mahallede geçirmişti. Alışmıştı da buraya ama yaz boyunca burada değildi. Dün dönmüştü mahalleye. Gelir gelmez de arkadaşlarının yanına gitti. Ama ayrı geçen yazdan sonra arkadaşları farklı gibiydi. Berker ve Gülce ile tartıştılar. Onlar en yakın arkadaşlarıydı, ilk kez oluyordu böyle bir şey. Sabahtan beri olanları düşünüyordu. Bu olay çok canını sıkmıştı, onun yaşındaki bir çocuk için önemli bir sorundu bu. Pencereden dışarı baktı. Gülce ve Berker dışarıdaydı ve bu durum onları hiç etkilememiş gibiydi. "Sazlarım vardı, ırmaklarım vardı, çakıl taşlarım vardı benim. Ama sen başkasın, anlıyor musun?" * diyordu şarkıda. Gülce ve Berker de onun için başkaydı ama onlar bunun farkında değillerdi. Sıkıntısı ve öfkesi biraz daha arttı. "Arkadaşlarım beni anlamıyorlar." diye düşündü. Kendisi hariç herkes farklı düşünüyordu sanki. Tartışmış olmaları onları üzmüyordu ya da bunu pek umursamıyorlardı. Oysa dünden beri onun dünyası durmuştu. "Kendime yeni arkadaşlar bulmalıyım." diyerek sokağa çıktı. Hiçbir şey söylemeden Gülce ve Berker'in yanından geçti ve sokak merdivenlerini hızla indi. Çevresine bakındı. Ortalıkta kimse görünmüyordu. Bakkalın köşesinden sola döndü. Az ileride onun yaşlarında bir kız kaldırımın kenarında oturuyordu. Onu daha önce hiç görmemişti. Ona doğru bir adım atmıştı ki kızın yanında duran kediyle konuştuğunu görünce durdu. Yolun kenarındaki bir taşın üzerine oturarak onları izlemeye başladı. Kız kediye bir şeyler anlatıyordu ama o söylenenleri duyamıyordu. Bir süre izledikten sonra kızın yanına yaklaştı ve "Merhaba" dedi. Kız ona doğru bakıp bir şey söylemeyince kendini tanıttı ve "Seni daha önce hiç görmemiştim." diye ekledi. Kız dikkatle ona bakarak yanıt verdi: "Benim adım Birce, buraya yeni taşındık. Bugün ilk kez sokağa çıktım ve bu kediyle tanıştım. Tanıştığım ikinci kişi de sen oldun." Birce'ye baktı ve kendi kendine: "Aradığım arkadaşı buldum galiba. Hem kedilerle de konuşuyor." dedi.
Ertesi gün Gülce ve Berker ile olan sorununu çözmüştü. Arkadaşlarını Birce ile tanıştırdı. Birce Gülcelerin sınıfında okuyacaktı. O günü hep beraber çocuk parkında geçirdiler.
Okulun ilk günü Gülce, Özge ve Berker ile merdivenlerde buluştular. Yan sokaktan Birce'yi de alıp okulun yolunu tuttular. Arkadaşlarının arasında mutluydu. Onlar ile beraberken kaygıları azalıyor, kendini güvende hissediyordu.
* Şiir: Hadi Gülümse - Kemal Burkay, 1963; Şarkı: Gülümse - Sezen Aksu, 1991
-3-
Beşinci sınıfın bitmesine günler kalmıştı. Yalnız başına merdivenlerinin en üst basamağına oturmuş sokağı izliyordu uzun zamandır. Burada oturmayı seviyordu çünkü bütün sokak görünüyordu buradan. Sol tarafta Özge ve Berkerlerin evlerinin olduğu bina, biraz aşağıda sağda kendi evlerinin olduğu bina, biraz daha aşağıda solda Gülcelerin evlerinin olduğu bina vardı. Yalnız Bircelerin evi, yan sokakta olduğu için, buradan görünmüyordu. Saklambaç oynarken ebe olan şuradaki duvara yaslanıp sayardı. Saklananlar saklandıkları yerden çıkıp ebelemek için koşarken çok düşen olurdu. Hatta bir defasında Berker düşüp kolunu kırmıştı. Kolu uzun süre alçıda kalmış ama yine de sokakta koşturmaya devam etmişti. Kendi evlerinin olduğu binanın önündeki düzlükte top oynarlardı bazen. Yakan top, voleybol, futbol benzeri oyunları oynamanın en sıkıntılı yanı topun merdivenlerden aşağı kaçmasıydı. Zahmetli bir işti kaçan topu alıp getirmek. Bütün bunları düşünmek hüzünlendirmişti onu. Başka bir mahalleye taşınacaklar ve ortaokulu arkadaşlarından farklı bir okulda okuyacaktı. Yeni ev, yeni mahalle, yeni okul demek bir sürü belirsizlik demekti. Ve bu belirsizlikler geceleri onun uykusunu kaçıran şeylerdi.
Bu düşüncelerin arasında bunaldığı sırada Gülce'yi gördü. Gülce basamakları yavaş yavaş çıkarak yanına geldi. Gülce'ye sıkıntılarından bahsetti. Yine hayatındaki her şey değişiyordu ve o yine korkuyordu. Gülce ona moral verdi ve "Canın sıkıldığında gökyüzüne bak, mavi sıkıntılarını alıp götürür." dedi. İlerleyen yıllarda, bu cümleyi benzer şekillerde birçok kez duyacaktı Gülce'den. Hatta zamanla onlar için bir slogana dönüşecekti bu cümle: "Hep gökyüzüne bak, mavi umut verir insana."
-4-
Okul çıkışı merdivenli sokağa doğru yürürken aklı çok karışıktı. İki yıl olmuştu oradan taşındıkları. Yeni mahallede hiç arkadaşı olmamıştı. Okulda birçok arkadaşı vardı ama hiçbiri Gülce, Berker ve Birce'nin yerini tutmuyordu. Okulda ayrı bir dünyası, merdivenli sokakta ayrı bir dünyası vardı. Bir de yaz aylarını geçirdiği yalnızlık dünyası. Her dünyanın ayrı bir güzelliği vardı onun için.
Okulda mutluydu, zor olmuştu ama alışmış ve uyum sağlamıştı. İç dünyası karmaşık olsa da dışarıdan bakıldığında uyumlu ve sakin bir öğrenciydi. Hırçın yanları ilkokuldakine oranla çok daha azdı.
Yalnızlık dünyası ise bambaşka bir güzellikti onun için. Yalnızlıktan aldığı tuhaf bir haz vardı. Yalnız kaldıkça hayâl dünyası daha da genişliyordu. Yapacakları, yapmak istedikleri, umutları, planladıkları beyninin içinde oradan oraya koşuşturuyor, ufku rengârenk imgelerle doluyordu.
Merdivenli sokak onun için her yerden farklı bir dünyaydı. Oradaki arkadaşlarıyla birlikteyken kendini çok iyi hissediyordu. Hayata dair ne kadar kaygısı varsa hepsi ortadan kayboluyor, yalnızca arkadaşlarını kaybetmenin kaygısını yaşıyordu. Taşındıklarından beri arkadaşlarının onunla olan bağı zayıflamış gibiydi. O ise arkadaşlarına eskisinden daha fazla bağlanmış ve bağımlı olmuştu. İçinde onların olmadığı hiçbir gelecek hayâli yoktu. Onlar hep yanında olacak ve her zaman birbirlerine destek olacaklardı. Hayat yolundaki zorlukları ve kaygılarını onlar olmadan aşamaz, bu yolu onlar olmadan yürüyemezdi. Birden nefesi kesildi. Annesinin yokluğunda hissettiği duyguya benzer bir duygu gelip içine oturdu. Kaygı seviyesi çok yükseldi, kısa ve kesik nefesler alıp vermeye başladı. Bu sırada merdivenli sokağın başına gelmişti. Arkadaşları merdivenlerin yukarısındaydı. Onlara el salladı ama merdivenleri çıkacak gücü kendinde bulamadı ve ilk basamağa oturarak sakinleşmeye çalıştı. Önce Gülce ve Birce geldi yanına, Berker aynı yerde biriyle konuşuyordu. Onun hâlini görünce ne olduğunu sordular. "Bir şeyim yok, yoruldum galiba." diyerek geçiştirmeye çalıştı. Arkadaşları onu iyi tanıyordu, bir sıkıntısı vardı ama söylemek istemiyorsa bunu ondan kesinlikle öğrenemezlerdi. Üstelemediler ve onu sakinleştirdiler. Berker yanlarına geldiğinde sakinleşmiş ve iyi hissetmeye başlamıştı. Arkadaşlarını bu yüzden seviyor ve onlarsız bir hayat düşünemiyordu. Onu anlıyor ve sakinleştirmeyi başarıyorlardı. Başkaları olsa daha çok üstüne gider, kaygısını daha çok arttırırlardı. Sessizce onların yanında oturmak bile iyi geliyordu ona.
-5-
Ortaokul bittikten sonra hayatında önemli değişiklikler oldu. Merdivenli sokağa yakın yeni bir eve taşındılar. Yine farklı okullarda okuyacaklardı ama artık arkadaşlarına daha yakındı. Bununla beraber üzücü bir durum da vardı. Gülceler İzmir'e taşınıyordu. Hem okul ve ev değişikliği hem de en iyi arkadaşlarından birinin uzaklara gitmesi onun dengesini bozacak şeylerdi. Gülce'nin yeri onda çok başkaydı. Aralarında farklı bir bağ vardı. Gülce küçük yaşta babasını kaybetmişti. Onun annesine duyduğu özlemi Gülce'de babası için duyuyordu. Aralarındaki bağın sebebi belki de buydu. Hayatları birbirine benzediği için birbirlerini daha iyi anlıyorlardı. Anne babaları ile birlikte olan çocukları gördüklerinde aynı özlem sarıyordu kalplerini. O ve Gülce bu konuda sadece birbirleriyle konuşabiliyor, diğerlerine bu duygularından bahsedemiyorlardı. Şimdi en büyük hüznünü paylaşabildiği arkadaşı uzaklara gidiyordu.
O sabah erken saatte merdivenli sokakta toplandılar. Evin taşınma işlemine yardım edecek, sonrasında Gülce ile vedalaşacaklardı. Eşyaları taşıyacak kamyon öğleden sonra gelecekti, o zamana kadar son eşyaların kutulanması işleri yapıldı. Gülce'nin odasındaki kitapların toplanma işleri ona kalmıştı. Kitapları toplayıp kutuladı. Masanın üzerinde adı "Gülce" olan son bir kitap kalmıştı. Gözleri kitaba takılıp kaldı.
Bu kitap Gülce'ye babasından kalmıştı. Gülce'nin ismi de bu kitaptaki aynı isimli şiirden geliyordu. Öğretmen olan babası Rize'de çalıştığı yıllarda kitabın yazarı ile tanışmış ve arkadaş olmuş. "Gülce" şiirini ilk okuyanlardan biriymiş. Kitap yayınlandıktan kısa bir süre sonra doğan kızına bu ismi vermiş. Uzanıp kitabı aldı, sayfalarını açtı. "Uçurumun kenarındayım hızır." * diye başlayan şiiri Berker ve Birce'ye okumaya başladı. Şiirin sonuna doğru Gülce girdi odaya. Son mısraları da okuyarak şiiri bitirdi.
"Ödüm patlıyor Gülce'ye bakmaktan
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
Saniyeler gözlerimde birer can
Her saniyede bir can veriyorum." *
Şiir bitince odada sessizlik oldu bir süre. Gülce ona bakıyordu ama o kafasını kitaptan kaldırıp Gülce'ye bakamıyordu. Gözleri "Ödüm patlıyor Gülce'ye bakmaktan" * dizesine takıldı. Zaman durmuştu sanki. Sessizliği Gülce bozdu, "O kitap kutuya konmayacak, çantama alacağım." diyerek elini uzattı. Kitabı kapatıp verirken Gülce'ye baktı, Gülce'nin gözyaşları kirpiklerinin ucuna kadar gelmişti. Kitabı alıp çantasına koyarken bir damla yaş süzüldü yanaklarından. Dört arkadaş hep birlikte ağladılar. Yaşlar süzüldükçe yürekleri daha da bağlandı birbirlerine.
Kamyon geldi, eşyalar yüklendi ve kamyon yola çıktı. Artık veda zamanıydı. Gülce vedalaşırken "Bana bol bol mektup yazın, beni yalnız bırakmayın." dedi. Birbirlerine sık sık yazacaklarına dair söz verdiler. Gülce annesiyle birlikte merdivenli sokaktan uzaklaşırken, üç arkadaş son basamağa oturup onların gidişlerini seyrettiler.
* Gülce - Ömer Lütfi Mete, 1981
-6-
Liseye alışma dönemi öncekilerden daha kolay oldu. Belki büyümenin belki de merdiveni sokağa yakın olup her okul çıkışı Berker ve Birce ile görüşmenin etkisiyle çok sarsılmadı. Tek eksikleri Gülce idi. Mektup yazarak gidermeye çalışıyorlardı bu hasretlerini. Üçü birlikte yazıyorlardı mektubu, "Hep gökyüzüne bak, mavi umut verir insana." diyerek bitiriyorlardı. Yazdıklarıyla Gülce'ye umut olmaya çalışıyorlardı. Gülce orada hiç bilmediği kocaman bir şehirde yalnız başınaydı. Yanında olamasalar da kalplerinin birlikte olduğunu hissetmesini istiyorlardı.
O kış tekrar taşınacaklarını öğrendikten sonra durumu bildirmek üzere merdivenli sokağa arkadaşlarının yanına gitti. Birce ve Berker evde değillerdi. Merdivenlerde Özge'ye rastladı. O da bir yerlere gidiyordu. Birce ve Berker'in birlikte dışarıda olduklarını öğrendi Özge'den. Etrafa bakındı ama onları bulamadı. Merdivenlerin en üst basamağına oturdu yalnız başına, bütün sokak önündeydi. İlk kez altı yıl önce gelmişti bu sokağa. Şimdi yine buradan uzaklaşıyordu, bu sefer daha da uzağa, körfezin karşı yakasına taşınıyorlardı. Bu uzaklığın Berker ile Birce'den kopmasına sebep olmasından korkuyordu. Son zamanlarda istediği gibi görüşemiyordu onlarla. Berker ile Birce'nin arasındaki arkadaşlık başka bir seviyeye taşınmıştı bir süre önce. Uzun zamandır aralarında eskisinden farklı bir duygu olduğunu anlamıştı. Onları birbirine yakıştırıyordu ve bu duyguyu birbirleri ile paylaşmaları için çok çaba sarf etmişti. Sonunda iş bu noktaya gelmişti ama bu sefer de kendisi yalnız kalmıştı.
Uzunca bir süre merdiven basamağında oturdu. Geçmiş günleri düşündü, arkadaşlarıyla olan anıları anımsadı, ikilemlerle dolu sohbetler etti kendi kendine. Burada kendini ilk geldiği günkü gibi dokuz yaşında hissediyordu. Gelen giden olmayınca gitmeye karar verdi. Dokuz yaşında bir çocuk olarak ayağa kalktı. Basamakları tek tek indi. Son basamağa gelip merdivenleri bitirdiğinde bugünkü yaşına varmıştı.
-7-
Lise ikiye gittikleri yıl, bir bahar günü Birce'yle beraber merdivenlerde oturuyorlardı. İki ay kadar önce çok kötü bir haber almışlardı. Geçirdiği bir hastalık sonrasında Gülce'yi kaybetmişlerdi. O günden beri çok suskundu. Hayatında karmaşık duygular yaşadığı günlerdi ve bu karmaşanın içinde kocaman bir hüzün gelip yüreğine oturmuş, her şeyi daha karmaşık hâle getirmişti. Bir araya geldiklerinde birbirlerini teselli bile edemiyorlar, uzun uzun susuyorlardı. Bugün de yine suskun bir gündü. Bir süre sonra iki kedi yavaş yavaş yaklaştı ve birkaç basamak altlarına oturdu. Hiç ses çıkarmadan birbirlerine baktılar. Birce kedilere bakarak "Yoksa biz de kedi miyiz?" dedi. "Nereden çıktı şimdi bu?" diyerek yanıt verdi. "Bu kedileri sürekli görüyorum, çoğu zaman böyle yan yana gelip sakince oturup susuyorlar. Biz de öyle yapmıyor muyuz sıklıkla?" diyerek gülümsemeye çalıştı Birce. "Doğru söylüyorsun, sık yapmaya başladık bunu ama arkadaş dediğin dilediğince konuşabildiğin, her şeyini paylaşabildiğin biri olduğu kadar yanında rahatça susabildiğin, konuşmadan da duygularını paylaşabildiğin kişi değil midir aynı zamanda?" Birce'nin gözleri dolmuştu, bakışlarını kaçırdı. Susarak Gülce'yi ne kadar özlediklerini anlattılar birbirlerine. Artık bir parçaları hep eksik olacaktı. Aklının arkaplanında bir şarkı çalıyordu:
"Sazlarım vardı, ırmaklarım vardı, çakıl taşlarım vardı benim.
Ama sen başkasın, anlıyor musun?" *
* Şiir: Hadi Gülümse - Kemal Burkay, 1963; Şarkı: Gülümse - Sezen Aksu, 1991