GÖMÜT
Çocukluğumdan beri gelirim bu gömütün başına. Dünya üzerinde en huzur bulduğum yerlerden birisidir burası ama aynı zamanda en çok hüzünlendiğim yer de yine burasıdır. Ne tuhaf değil mi, insanlar çoğu zaman burada bulunmaktan rahatsızlık duyarlar. Hatta çoğu kişi için korkutucu bir eylemdir bu. Benim için ise çocukluğumun yazlarının en uğrak yeridir. Çok uzun yıllardır hayatımda ne olup bittiyse anlattım bu toprağın altında yatan kişiye. Ama bunca yıl sonra anladım ki konuştuğum hep kendimmişim. Bütün hüzünler yetmezmiş gibi bir de bu gerçekliğin hüznü çöktü içime. Yaşlandıkça bazı şeyler daha ağır gelmeye başlıyor galiba.
Yıllar geçtikçe başında kendi kendime konuştuğum gömütlerin sayısı arttı. Sonra gerçek olmayan gömütlerin de olduğunu anlamaya başladım. Artık aradığın kişileri bulamadığın bir sokak, devamı gelmeyen bir mektup, sessizliğe bürünmüş bir mesaj grubu, eski dostları hatırlatan bir kitap ya da şarkı… Gömülen şeyler çoğaldıkça gömütler de çoğalıyor. Bazen bir insan gömülürken toprağın altına, bazen de dostluklar, imgeler, beklentiler, umutlar, özlenenler saklanıyor gömütlerde.
Sıradaki sohbet bir dostumla. Onunla tanıştığımızda ikimiz de dokuz yaşındaydık, son görüşmemizde ise on altı. Şimdi ben kırk üç yaşındayım, o ise hep on altı yaşında hâlâ gözleri sevgiyle bakan bir çocuk. Çocukluğumda bana en iyi gelen insanlardan biriydi. Ona da anlattım bir sürü şey; hüzünlerimden, sevinçlerimden, korkularımdan bahsettim. Sessizce beni dinledi ve eskiden de olduğu gibi "Hep gökyüzüne bak, mavi umut verir insana." dedi. Ya da ben dedim bu sözü kendi kendime. İşte yine koca bir hüzün.
Şimdi ise toprağın altında olmayan bir gömütteyim. Az önceki dostumu da tanıdığım yer olan sokağın başında. Sokak o zamanki seslerinden ve renklerinden çok uzak artık. Otuz küsür sene öncesinden hayâlime gelen anılar bu sokakta yaşandı aslında. Şimdi basamaklar rengârenk boyanmış olsa da bizim renklerimiz yok artık burada. Az önce söz ettiğim dostum tam bu noktada başını gökyüzüne çevirip sözünü söylemişti: "Gökyüzüne bak, mavi nasıl umut veriyor insana." Başka bir dostumla şu merdiven basamağında oturup uzun uzun susmuştuk bir gün. Birkaç basamak altımıza iki kedi gelip oturmuştu hiç ses çıkarmadan. Arkadaşım kedilere bakıp: "Yoksa biz de kedi miyiz?" demişti. "Nereden çıktı şimdi bu?" diyerek soruya soruyla yanıt vermiştim. "Bu kedileri sürekli görüyorum, çoğu zaman böyle yan yana gelip sakince oturup susuyorlar. Biz de öyle yapmıyor muyuz sıklıkla?" diyerek gülümsemişti. Ben de şöyle yanıtlamıştım: "Doğru söylüyorsun, sık yapmaya başladık bunu ama arkadaş dediğin dilediğince konuşabildiğin, her şeyini paylaşabildiğin biri olduğu kadar yanında rahatça susabildiğin, sessizliğin huzurunu da paylaşabildiğin kişi değil midir aynı zamanda?" Bu sohbet tam yirmi yedi yıl önce yapılmıştı, arkadaşımızı kaybettiğimizi öğrendikten kısa bir süre sonra. Aslında aklımızda kediler falan yoktu, arkadaşımızı düşünüyorduk uzun susuş zamanlarında. Onu çok özlüyorduk ve kelimelere dökemiyorduk bu durumu.
Konuşmadan anlaşabildiğim birkaç dostum oldu hayatım boyunca ve uzun susuş zamanlarında konuşmadan anlaşılan birçok konumuz. Bazen bir bakış, bazen küçük bir hareket ya da bir mimik yeterli oldu anlaşmamıza. Gözler çok şey söyler ve asla yalan söylemez. Belki de tam olarak bu yüzden bazı bakışlar çok canımı acıttı. Dönüp geçmişe baktığımda, keşke bu yolu seçmeyip her şeyi konuşarak anlatsaydık dediğim zamanlar oluyor. Belki de anlatmak istediklerimizi tam olarak anlatamadık bakışlarımızla ya da anlatılanları tam olarak anlayamadık. Zaman zaman sanrılarımız yön vermiş olabilir sessiz sohbetlerimize.
Her kalp ağrısı sonunda bir gömüte dönüşüyor. Gömütler çoğalıyor ve içimde bir yerlerde kocaman bir gömütlük oluşturuyor. Özlediğim bir insan, özlediğim bir yer, özlediğim bir an; bazen bir ses, bir koku, bir his… Geri dönüşü olmayan her yolun sonu bir gömütlüğe çıkıyor.
Alıştır kendini her şey biter ve gömülür;
"Ve nice yazlardan sonra kuğu da ölür."
Metin Altıok