ANLADIM
Sonunda anladım. Her şeyi, tüm çıplaklığıyla…
İnsan bir süre sonra unutabilirmiş. Yaşadıklarını, hissettiklerini, anılarını… Hatta unutmanın sınırı da yokmuş. Bir yerde ya da birinin yanında bulduğun huzur bile unutulabilirmiş. Unutmak yaşamın bir parçasıymış. Ayakta durabilmek, güçlü olabilmek için gerekliymiş.
"Ben sensiz yapamam." dediğin insanlar olmadan da yapılabilirmiş. Kendine yol arkadaşı olarak seçtiklerin yanında olmadan da yürünebilirmiş. Önemli olan hedeflediğin yere ulaşmakmış.
Bağ kurduğun her şeyden ölene kadar sorumlu değilmişsin. Bu sadece küçük bir prensin yanılsamasıymış, gerçek insanlar arasında böyle şeyler olmazmış. Bu dünya yüreğiyle bakanların değil, gözünü dört açanların dünyasıymış. Ama o küçük prensin haklı olduğu yerler de varmış; birinin sizi evcilleştirmesine izin verdiğinizde, gözyaşlarını da hesaba katmanızın gerektiği ya da insanların arasında da yalnız hissedilebileceği gibi…
Kalbimiz kocaman olduğu sürece sevdiğimiz her şey içine sığmazmış. Sen sığdırsan da orada durmak istemeyen çok olurmuş. Bu da portakal fidanı ile konuşan bir çocuğun düşüymüş.
Yakamıza konan günışığı akşam olurken bizi bırakıp gitmek zorundaymış, onun ömrü güneş batana kadarmış. Tıpkı zamansız kaybettiklerimiz gibi. İnsan ölüme bile alışırmış.
Ben yaşadığım hiçbir anı unutmadım; mutluluğu, acıyı, hissettiklerimi unutmadım. Bağ kurduğum herkesten sonsuza kadar sorumlu olacağımı, onlar yanımda olmazsa hayat yolunda ilerleyemeyeceğimi; önemli olanın yolu tamamlamak değil, yolda yaşananlar olduğunu düşündüm. Kalbim kocaman olduğu sürece tüm sevdiklerimi içine sığdırabileceğimi, böyle olunca da tüm sevdiklerimle birlikte bir hayat sürebileceğimi sandım. Ölüme hiçbir zaman alışamadım, her giden benden bir parça götürdü giderken. Eskiden tüm insanların benim gibi düşündüğünü sanır, aksini gördüğümde şaşırır, "Nasıl böyle olabilirler" diye düşünürdüm. Anladım ki normal olmayan benmişim, dünyanın düzenine ayak uyduramamışım.
Sonunda bu dünyanın bana göre olmadığını anladım...